Wednesday, October 11, 2017
Küçük İşler
Bazen büyük dehalarında hayatlarında uğraştıkları küçük işler oluyor. Bunu hayatın parçası olarak kabul etmek lazım. Leonardo Da Vinci'nin miras meselesinden ötürü birinden araya adam sokmasını talep ettiği bir mektubu bulunmuş yazılarında. Diğer bir örnek de Montaigne'nin Denemeler'inin girişinde biyografisini okurken, huzur dolu odasından çıkmayacağını söyledikten sonra türlü şekilde ya bir belediye görevi ya da bir savaşta aldığı görev nedeniyle evinden uzak kalması... Herkesin hayatında uğraşması gereken gündelik, insani, çok banal gelebilecek mevzular var. Bu günümüzde özel bir yere konmuş en büyük beyinler için bile geçerli. O yüzden ne kadar bürokratik ufak tefek işlerle, ne kadar gereksiz görünecek şeylerle de uğraşsanız, en büyük beyinlerin de bunlardan kaçamadığını hatırlamak insanı ümitle dolduruyor.
Otobüste Şehrin Ruhunu Yakalamak
Otobüs'e yalnız bindiğinizde gelip geçen ışıklar, otomobillerin farları, trafik sıkıştığında frenlere basılı haldeyken yanan kırmızı arka lambalar, camda içerideki kalabalığın yansıması, daha önce yaptığınız yolculuklar, eve gidince alacağınız duş, evin huzuru, belki başka yerde olan bir sevgili, ani frenlerin getirdiği baş ağrısı, ileride yapacağınız hamleler, eğer 35 numaralı otobüse bindiyseniz bir anda altında geçtiğiniz Valens'in yaptırdığı su kemeri, etrafında 270 derece tur attığınız bol işlemeli zarif Valide Sultan Camii ve onunla uyumsuz kozmopolit hep acelesi olup geçip gitmekte olan bir kalabalık melankolik bir sinema filmi gibi geçer gözünüzün önünden eski İstanbul'da.
Vapurda Şehrin Ruhunu Yakalamak
İstanbul'da yalnız gece karşıya geçerken insan yeryüzündeki ve tarihteki konumunu düşünür. O gün gittiği müzedeki mozaik parçalarını ustalıkla yan yana kimin bundan 1400 yıl önce dizdiğini, Selimiye Kışlası'nda 1850'lerde Kırım Savaşı sırasında hangi İngiliz askerinin yattığını, Galata'da hangi İtalyan tüccarın yaşadığını, hangi Osmanlı memurunun Cağaloğlu yakınında yağmurlu bir günde yürüdüğünü, bu vapurlarda Kadıköy'den karşıya gidip gelen kaç kişinin güneş batarken İstanbul silüetine, gecede şehrin ve şileplerle diğer vapurların ışıklarına baktığını bilmiyor olsak da hissederiz.
Şu an 21:00 vapuruyla Avrupa yakasına geçen yolcular arasında onun da olduğunu bilmek ve şehre buğulu gözlerle baktığını tahmin etmek hoşuma gidiyor.
Şu an 21:00 vapuruyla Avrupa yakasına geçen yolcular arasında onun da olduğunu bilmek ve şehre buğulu gözlerle baktığını tahmin etmek hoşuma gidiyor.
Saturday, October 7, 2017
Yaftalanma Üzerine
Bir insanın başka biri tarafından sadece tek bir olay üzerinden kendisiyle ilgili bir genellemeye varılması çok nadir gördüğümüz durumlardan biri değildir. Karşıdaki kişi tarafından yargılanma, kolayca itham edilme ve hatta yaftalanma şeklinde vuku bulabilir.
Örneğin aniden daha önceden kız arkadaşınızla kabaca yaptığınız bir cuma günü planından vazgeçip evinize gitmeyi düşündünüz. Genelde yapılan planlardan caymanın sık yaptığınız bir davranış olmadığını farzediyoruz.
Bunun üzerine nadiren yaptığınız bu erteleme sonucunda karşı taraf aslında size "plan yaparken güvenemeyeceğini" anladığını, sizin planları her an değiştirebileceğinizi söylüyor.
Aslında planınızı değiştirmenizin altında tek bir sebep yatmıyor. Bazen insanın psikolojik enerjisi azalabilir ve kendi başına kalmaya ihtiyaç gösterebilir. Yer değişimiden, yeni kişilerden, belki de daha önce karşılaştığı benzer ithamların hedefi olmaktan, suçlanmaktan, anlaşılamamaktan yorgun düşebilir. Bir rejenerasyon zamanına ihtiyaç gösterebilir. Bazen planlar o anki gereksinimlerden dolayı gerçekten değişedebilir.
Ama muhtemelen karşı taraf sizin içinden geçtiğiniz bu durumların pek farkında olmamış ve sizin planınızı değiştirmenizin altında sadece kendisine karşı yapılmış bir hareket olduğunu düşünmüştür. Sizin başka bir dünyanız olduğu ve karar verirken orada da bir sürü şeyi kaale alarak davranmanız gerektiğini es geçip, meseleyi sadece kendi üzerinden tanımlamaktadır. Bu da o kişide aşırı bir savunma hissi yaratıp, kendisini kaale almadığını düşündüğü bu kişiyi kötü ilan ederek ruhunu rahatlatmaktadır. Sizin "planları her an değiştiren" bir kişi olduğunuz konusunda bir genelleme yapar ve yargısını verir. Kendi mahkemesinde sizi suçlu ilan eder.
Böyle yapınca ne olur peki? Siz aslında size ait olmayan bir şekilde tanımlanırsınız ve bu tanımlamayı kırmak için dil dökersiniz. Enerjinizi aslında öyle olmadığınıza ikna etmek için harcarsınız. Irkçılar veya herhangi bir fikri karşı tarafı ötekileştirerek savunanlar da tutum olarak böyle değil midir? Sizin üzerinize yapıştırılan sıfatlardan kurtulmak için enerji harcar durursunuz.
Siz bu saçma alanlarda muharebe ederken, karşı taraf hayat onun istediği şekilde gitmediği için, bu durumu sizi suçlayarak kendini rahatlatır. Bu da dostluğu zedeleyici bir tutum olur. Bu ilişkiyi sürdürmek için ancak onun rahatsız olmayacağı şekilde davranarak siz kendinizden feragat etmek zorunda kalırsınız. Kendinizden ettiğiniz feragat sonucunda tükenme noktasına gelebilirsiniz.
Bu muharebeler sizi yıprattığı zaman uzaklaşmaktan başka çözüm yolu yoktur. Kaçamazsanız bunlar içinizde bir patlamayla sonuçlanır. Kişi hiç bir kimseyi devamlı, sistematik bir surette aslında kendisine yöneltilen ithamlardaki gibi olmadığına ikna etmeye çalışmamalı. Bu tip durumlarda devamlı hesap vermeye gitmemek ve sivil mesafeyi muhafaza etmek en iyi çıkış yolu gibi görünüyor.
Örneğin aniden daha önceden kız arkadaşınızla kabaca yaptığınız bir cuma günü planından vazgeçip evinize gitmeyi düşündünüz. Genelde yapılan planlardan caymanın sık yaptığınız bir davranış olmadığını farzediyoruz.
Bunun üzerine nadiren yaptığınız bu erteleme sonucunda karşı taraf aslında size "plan yaparken güvenemeyeceğini" anladığını, sizin planları her an değiştirebileceğinizi söylüyor.
Aslında planınızı değiştirmenizin altında tek bir sebep yatmıyor. Bazen insanın psikolojik enerjisi azalabilir ve kendi başına kalmaya ihtiyaç gösterebilir. Yer değişimiden, yeni kişilerden, belki de daha önce karşılaştığı benzer ithamların hedefi olmaktan, suçlanmaktan, anlaşılamamaktan yorgun düşebilir. Bir rejenerasyon zamanına ihtiyaç gösterebilir. Bazen planlar o anki gereksinimlerden dolayı gerçekten değişedebilir.
Ama muhtemelen karşı taraf sizin içinden geçtiğiniz bu durumların pek farkında olmamış ve sizin planınızı değiştirmenizin altında sadece kendisine karşı yapılmış bir hareket olduğunu düşünmüştür. Sizin başka bir dünyanız olduğu ve karar verirken orada da bir sürü şeyi kaale alarak davranmanız gerektiğini es geçip, meseleyi sadece kendi üzerinden tanımlamaktadır. Bu da o kişide aşırı bir savunma hissi yaratıp, kendisini kaale almadığını düşündüğü bu kişiyi kötü ilan ederek ruhunu rahatlatmaktadır. Sizin "planları her an değiştiren" bir kişi olduğunuz konusunda bir genelleme yapar ve yargısını verir. Kendi mahkemesinde sizi suçlu ilan eder.
Böyle yapınca ne olur peki? Siz aslında size ait olmayan bir şekilde tanımlanırsınız ve bu tanımlamayı kırmak için dil dökersiniz. Enerjinizi aslında öyle olmadığınıza ikna etmek için harcarsınız. Irkçılar veya herhangi bir fikri karşı tarafı ötekileştirerek savunanlar da tutum olarak böyle değil midir? Sizin üzerinize yapıştırılan sıfatlardan kurtulmak için enerji harcar durursunuz.
Siz bu saçma alanlarda muharebe ederken, karşı taraf hayat onun istediği şekilde gitmediği için, bu durumu sizi suçlayarak kendini rahatlatır. Bu da dostluğu zedeleyici bir tutum olur. Bu ilişkiyi sürdürmek için ancak onun rahatsız olmayacağı şekilde davranarak siz kendinizden feragat etmek zorunda kalırsınız. Kendinizden ettiğiniz feragat sonucunda tükenme noktasına gelebilirsiniz.
Bu muharebeler sizi yıprattığı zaman uzaklaşmaktan başka çözüm yolu yoktur. Kaçamazsanız bunlar içinizde bir patlamayla sonuçlanır. Kişi hiç bir kimseyi devamlı, sistematik bir surette aslında kendisine yöneltilen ithamlardaki gibi olmadığına ikna etmeye çalışmamalı. Bu tip durumlarda devamlı hesap vermeye gitmemek ve sivil mesafeyi muhafaza etmek en iyi çıkış yolu gibi görünüyor.
Saturday, September 30, 2017
Yürüyüş
İnsan özellikle tek başına yaptığı yürüyüşlerde, sadece yürümek için yürüdüğü yürüyüşlerde, kendini dünyaya uğramış bir misafir gibi hissediyor. Değişik yüzler, hareketler, sahipli ve sokak köpekleri ve kedileri, ağaçlar, deniz, yıldızlar bazen, etrafından geçip gidiveriyor. Bu misafirlik hali belki de insana bir şükran hissettiriyor ve sessizce düşündürüyor.
Sunday, July 16, 2017
Yemek ve Psikoloji
Dünya üzerinde bazı yerlerin, bazı kitapların ve şarkıların olduğu gibi daha az tahmin edilmesine rağmen yenilen yemeklerin de psikolojimizde sembolik bazı yansımaları oluyor. Sanırım bunun da farkında olan bazı büyük şirketler çocuklara yatırım yapıyorlar. Mc Donalds ilk bizim oralara geldiğinde Türkiye'de zaten fazla şubesi yoktu. Bahariye'ye yakın, Kadıköy'de bir şube açmışlardı. O sıralar ilkokuldaydık ve hafta sonları da genelde çok fazla bir aktivite yapmıyorduk. İlk defa annemin teyzesi bizi Mc Donalds'a götürdüğünde çok etkilenmiştik. Her tarafta çocuk vardı, içerisi çocukların seveceği basitlikteydi, büyükler için (ya da sadece büyükler için) bir yer olmadığı belliydi. Yanlış hatırlamıyorsam çocuklar için bir oyun bölümü de vardı. Hamburgeri de güzeldi. Artık baya abur cubur sınıfında olmasına rağmen o dönem için dışarıda yenebilecek düzgün hamburgerlerden biriydi. O eğlenceli ve bilindik hava, her cuma okul çıkışı veya beraber bir kurs ertesi gidilmesi, hafızamda o günlerin sorumsuzluğu ve sıcaklığıyla ilgili tatlı bir anı bıraktı. Her ne kadar sağlıklı olmadığını bilsem de bazen Mc Donalds'a o anıları canlandırmak için gittiğim olur.
1990'larda Türk Müziği'ndeki Başarı
1990'larda Aşkın Nur Yengi, Tarkan, Sezen Aksu, Onno Tunç, Uzay Heparı, Yıldız Tilbe, Sertap Erener bu isimlerin hepsi bir sosyal ağın parçasıydı. Dönemin bu başarılı sanatçıları arasında kimisi bir şarkının sözünü yazarken, kimisi bestesini yapıyor, kimi aranje ediyor kimisi de söylüyordu. Bu durum hiç birinin tek başına başaramayacağı bir sinerji doğurdu ve bu dönemin üretim hattından bizde etki bırakan bir yığın parça çıktı.
Basit Formüller
Bazen hayatta kazanan formüller oldukça basit olabiliyor. Bir rock veya pop grubu mesela. Bir baterist, bir bas gitarist, bir elektro gitarist ve bir de ana vokalden oluşuyor. Buraya belki bir de klavye eklenebilir. En nihayetinde bu basit formüle göre bir sürü rock veya pop grubu kuruldu. Beatles'tan tutun Queen'e, günümüzün pop gruplarına uzanan çizgi oldukça benzer.
Hamburger restoranları da temelde basit bir formüle dayanıyor. Hepsinin kendince bir tarzı ve çeşnisi olsa da ortada ortak olan dört unsur var: Hamburger, patates cipsi, ketçap ve kola. Bunun üzerine kurulmuş kaç tane hamburger zinciri var dünyada.
O yüzden bazen hayatta biraz minimalist olmakta fayda görüyorum.
Hamburger restoranları da temelde basit bir formüle dayanıyor. Hepsinin kendince bir tarzı ve çeşnisi olsa da ortada ortak olan dört unsur var: Hamburger, patates cipsi, ketçap ve kola. Bunun üzerine kurulmuş kaç tane hamburger zinciri var dünyada.
O yüzden bazen hayatta biraz minimalist olmakta fayda görüyorum.
Wednesday, March 15, 2017
Yıldırım Gürses
Geçen bindiğim bir takside Galata Köprüsü'nden geçerken radyoda nazik ve temiz bir sesin notaların hakkını vererek şunları söylediğini duydum
Hasret damla damla içime sindi,Sonradan araştırınca "Çal Kanunum, Çal"ını bildiğim Yıldırım Gürses olduğunu buldum. 1980'lerin darbe sonrası teşvik edilen Türk Hafif Müziği'nin önemli şarkıcılarındandı. Hatta sanırım ben çocukken 1989 Yılbaşısı'nda "Eller Eller"i söylediğini hatırlıyorum. Babam o zamanlar yılbaşı eğlencelerini tekrarı olmayan bir eğlence gibi görüp VHS video kasede çektiğini hatırlıyorum. Bu zamanlarda iyice tarihin katmanları arasına girmiş bir sanatçının önüme böyle çıkması hoşuma gitmişti.
Ruhumuzda kopan fırtına dindi,
Aşk oyunu bitti perdesi indi
Bizi kederlere terk etti zaman...
Friday, March 10, 2017
Marmaray'ın Dinlendiriciliği
Vapur yolculuğunun keyfine diyecek yok. Müthiş bir şehir silüeti, devamlı hareket eden deniz, gün batımı, insanlar, martılar, etrafınızdan geçen vapurlar, motorlar... Ama bazen insan izolasyonu, uyaranlardan güzel de olsa uzaklaşmayı istiyor. O yüzden o sefer Marmaray'ı, bir tünele girmenin sarıcı ve izole edici havasıyla seyahat etmeyi tercih ettim. Uzun tüneller içinde perspektifin farkına vardığımız, ilgimizi çekecek çok fazla bir şeyin olmadığı mekanlar. Kendini tekrar eden desenler ve paralel çizgiler. Araf böyle bir yer mi? Ya herkes öllüyor ya da herkes ayakta yürüyen merdivende ya da herkes yürüyor. Çok az birbiriyle konuşan insan var. Ya adım sesi ya yürüyen merdiven sesi. Bütün bu aslında temposuna rağmen bu aktiviteler insanın beynini "stand-by"a çekiyor, bir dalma oluyor. O gün de o dalmayı ve güzel de olsa uyaranlardan uzak kalmayı tercih ettim.
Wednesday, March 8, 2017
Kime göre?
Birisinin sözünü değerlendirirken mutlak suretle sadece söylenen sözü değil kimin söylediğini de değerlendirmek kişiye bir avantaj sağlıyor. Bu avantaj da şu, siz kendinizi değerlendirirken bu söze göre değerlendirmemiş oluyorsunuz. Mesela huzursuzluk hayatta önemli diyen ikinci kuşak bir şirket yöneticisinin hayatının genelinin oldukça huzurlu olduğunu tahmin edebiliriz. Siz acaba huzur arayarak hata mı yapıyorum diye düşünebilirsiniz. Ama o kişi için huzursuzluk masa başında yapılan toplantıda ortaya çıkan bir hararet ise ve geçim derdi yoksa, işe istediği vakit gelebiliyorsa, sistemini de çoktan kurmuşsa, onun huzursuzluktan kastettiği sizin yaşadığınızın yanında çok hafif kalacaktır. Ama şu da var sizin huzursuzluğunuz da başka birine göre çok hafif kalabilir. Madalyonun bu yüzünü de unutmamak lazım.
Tuesday, March 7, 2017
Babalar, Aviator, Büyük İskender
Hayata bir miktar önde başlayanlardaki sıkıntılardan biri olan baba meselesine değinmek istiyorum. Bu insanlar babalarını yaratan koşullardan geçmedikleri için içinde bulundukları babalarının yarattıkları ortamda hevesli, heyecanlı ve mücadeleci olamayabilirler. Bu yüzden belki de babanın yarattığı uygun ortamdan ve onun ayakkabılarından çıkmak gerekiyor. Mesela Aviator filmindeki başroldeki karaktere önemli getirisi olan petrol kuyuları kalıyor ama adam onları işletmek yerine uçak filmleri yapmayı tercih ediyor. Daha sonra da uçak yapımına ilgi duyup Boeing şirketini kuruyordu. Büyük İskender de başarılı bir yönetici olan babasının gömleğinin içinde kalmayı reddetti. Daha çılgınca bir düş kurdu. Asya'yı işgal edip büyük ortak bir kültür kurmak. Bunu da kendi kısa yaşamı boyunca gerçekleştirmeye yaklaştı. Babalarının gömlekleri içinde kalanlarla ilgili güzel bir tespiti de ibn Haldun yapmaktadır. Orhan Gazi zamanında yaşamış olan ve hatta Orhan Gazi'yi Bursa'da görmüş olan ibn Haldun üç kuşak içerisinde ilk kuşağın zorlukla kurmuş olduğu hanedanlığın üçüncü kuşakla beraber gevşeyip yıkıldığından bahseder. Belki de burada mesele bir şehzadenin doğduktan sonra sultan olunca babasının ötesine geçmesinin çok zor oluşu da olabilir. O yüzden bir kere sistem oturtulduktan sonra daha sonra gelen kuşaklar bizde özellikle sanatla veya dini ilimlerle, batıda da yine sanat ek olarak bilim ve felsefeyle kendilerini kanıtlama yoluna gitmişlerdir.
![]() |
Filip II (Baba) ve Büyük İskender (Oğul) |
Monday, March 6, 2017
Dedikodu, Dillerin Var Olma Sebebi
Dilin (konuştuğumuz) ortaya çıkışının asıl sebebi neymiş biliyor musunuz?
Başkaları hakkında konuşmak takım oyunu oynamak için gerekli. İnsanlar takım olarak avlanıyor, bir avcı toplayıcı kabile olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Burada dedikodunun asıl amacı biri hakkında fikir edinmek ve bunu iletmek. Böylece bir takım oyununda kimin nerede kullanılacağına vs. toplumsal olarak bir konsensüs oluşturmak. Biri hakkında yapılacak fikir yürütmelerin hepsinin doğru olacağına dair bir kural yok. Ama biri hakkında genel bir fikir edinmek için örneklemi artırırsanız ortalama olarak onunla ilgili bir yargıya bir çıkarıma varılıyor. Böylece takımda kollektif bir bilinç gelişiyor. Dil de bu konuda acayip bir bilgi aktarım şansı veriyor.
Belki de dedikodunun keyifle yapılması ve bunun sonucunda bir bütün olarak o insan grubuna, takıma bir avantaj sağlaması, çocuk yapmakla cinsellik arasındaki bağlantıya benziyor. Alınan keyfin oluşacak sonucu desteklediği ama oluşan sonuçtan bir miktar bağımsız farklı bir olay.
Dedikodu
Başkaları hakkında konuşmak takım oyunu oynamak için gerekli. İnsanlar takım olarak avlanıyor, bir avcı toplayıcı kabile olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Burada dedikodunun asıl amacı biri hakkında fikir edinmek ve bunu iletmek. Böylece bir takım oyununda kimin nerede kullanılacağına vs. toplumsal olarak bir konsensüs oluşturmak. Biri hakkında yapılacak fikir yürütmelerin hepsinin doğru olacağına dair bir kural yok. Ama biri hakkında genel bir fikir edinmek için örneklemi artırırsanız ortalama olarak onunla ilgili bir yargıya bir çıkarıma varılıyor. Böylece takımda kollektif bir bilinç gelişiyor. Dil de bu konuda acayip bir bilgi aktarım şansı veriyor.
![]() |
Son Akşam Yemeği (Il Cenacolo) tablosundan ayrıntı, Leonardo Da Vinci 1490'lar |
Özal
Bir 30 sene öncesine dönüp Turgut Özal'la 1988'de çekilip Yüksek Seçim Kurulu tarafından TRT'de gösterimi yasaklanan Gelişen Türkiyem'i izlediğimiz zaman çok insani ve yumuşak bir retorik ve üslup görüyoruz. Her halinden önceden kurgulandığı belli olan bir soru cevap hazırlamışlar ama en azından halkın hayat pahalılığı şikayetine yer verilmiş bir şekilde bu sorunları sahiplenilmiş. Hangi sebeplerden ortaya çıktığı konusunda bir izahat vermeye çalışmış. Bu açıdan yaklaşımı, üslubunun yumuşaklığı ve şikayetleri kaale almasını önemli görüyorum. Belki sosyal reformlarda yavaş davranıldı veya sıralamada geride bir yer verildi ama ekonomik atlama yapan bir lider için özellikle insani özellikleri çok kuvvetliydi diyebilirim.
Wednesday, March 1, 2017
Neyin eksik?
Herhangi bir konuda yapabilir miyim yapamaz mıyım derdine düşünce sanırım kendinize şunu sormak önemli. Neyim eksik? Bazı şeyleri yapmak gerçekten zor olabilir, hayatta yapılabilecek bazı şeylerin de sınırı da olabilir. Yerçekimini hesaba katmadan uçmaya yeltenemezsiniz mesela. İşin içinde defalarca yanılmak ve hata yapmak da olabilir. S. Jobs'dan örnek verecek olursak Apple firmasını kuruşu bir başarıyken, NeXT marka bilgisayar satış sayısı açısından bir başarısızlıktı. Bunlar hayatta yaptıklarından tatmin olmak yolunda giderken olağan bir şekilde olacak şeyler. NeXT başarısızlığının ardından Steve Jobs'ın 1994'te verdiği bir röportajda şunları da dediğini hatırlamakta fayda var.
Üçüncüsü de Mevlana'nın "Rahat olandan kaçın. Güvenliği unutun. Korktuğunuz noktada yaşayın. Ününüzü yok edin. Adınız çıksın. Yeterince uzun zamandır dikkatli planlamayı denedim. Bundan sonra deli olacağım." mealinde bir sözü var. Son olarak bunu hatırlamak lazım.
Etrafınızda hayat dediğiniz her şey sizden çok daha akıllı olmayan insanlarca yapılmış. Onu değiştirebilir, etkileyebilir, diğer insanların kullanabileceği kendi şeylerinizi üretebilirsiniz. Kucaklayın. Değiştirin. İyileştirin. Üzerinde izinizi bırakın.Bir de soracağınız ikinci soru şu olsun. Hedefimin ne kadarını yapabileceğim? İnsan, hedefinin ne kadarını başaracağına odaklanmalı, ne kadarını başaramayacağına değil. Zaten başarı denen şey ulaştıktan sonra sizin gözünüzde kaybolacak bir şey ve yeni bir şeyi hedeflemeye başlayacaksınız.
Üçüncüsü de Mevlana'nın "Rahat olandan kaçın. Güvenliği unutun. Korktuğunuz noktada yaşayın. Ününüzü yok edin. Adınız çıksın. Yeterince uzun zamandır dikkatli planlamayı denedim. Bundan sonra deli olacağım." mealinde bir sözü var. Son olarak bunu hatırlamak lazım.
Monday, February 27, 2017
Bir İnsanın Yokluğunun Yarattığı Hüzün Üzerine Bir İki Kelime
Bazen kendi bütünlüğünüzün devamı ve ruh sağlığınız için bir insanı hayatınızdan çıkarmanız gerekir. Bu mantıklı hareketin yanında getirdiği bir takım kayıplar da ister istemez oluyor sanırım. Hayatta çok az şeyin bedeli yok denebilir. Bu bedellerden biri kendi bireysel tarihinizin bir dönemine o kişinin tanıklık etmesidir. Sizin yaşadığınız bazı deneyimleri teyit edecek bir ikinci gözün, o dönem o deneyimler yaşanırken gerçekten var olduğunuzun bir ispatı bir aynanın kaybının getirdiği bir üzüntü oluyor. Elbette doğa boşluğa fazla dayanamayıp bir şekilde oraları doldurmanın yolunu buluyor, kimi zaman vücutta da olduğu gibi işlevsel hücrelerle kimi zaman da yara dokusuyla.
Saturday, February 25, 2017
"Ben her devre yeni bir hayat başında gibi başlarım"
"Ben her devre yeni bir hayat başında gibi başlarım."
İsmet İnönü, Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal'in sağ kolu, Milli Şef, kişisel veya konjonktürel sebeplerle ülkeyi çok partili hayata geçirmiş siyasi önder, muhalefet lideri, bazı cuntalarda prestijini arkasına alarak gidişhatı değiştirmeye çalışan eski bir kahraman, parti içindeki yarışta yaşlılığında Ecevit'e yenilmiş eski toprak politikacı olmuş.
Bütün bu değişen rolleri arası geçiş yaparken sakinliği koruyabilmek ve yeni ortama hızlan adapte olması gerektiğini bilmek ve olmak açısından bu sözleriyle kendisini iyi tanımlamıştır. Kendisinde yırtıcı bir lider görüntüsünden ziyade sahanın dengelerini iyi süzen bir satranç oyuncusu havası vardır.
Yukarıdaki sözleri Can Dündar'ın İsmet İnönü belgeselinin açılış jeneriğinde İnönü'nün kendi sesiyle söylenmektedir.
İsmet İnönü
İsmet İnönü, Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal'in sağ kolu, Milli Şef, kişisel veya konjonktürel sebeplerle ülkeyi çok partili hayata geçirmiş siyasi önder, muhalefet lideri, bazı cuntalarda prestijini arkasına alarak gidişhatı değiştirmeye çalışan eski bir kahraman, parti içindeki yarışta yaşlılığında Ecevit'e yenilmiş eski toprak politikacı olmuş.
Bütün bu değişen rolleri arası geçiş yaparken sakinliği koruyabilmek ve yeni ortama hızlan adapte olması gerektiğini bilmek ve olmak açısından bu sözleriyle kendisini iyi tanımlamıştır. Kendisinde yırtıcı bir lider görüntüsünden ziyade sahanın dengelerini iyi süzen bir satranç oyuncusu havası vardır.
Yukarıdaki sözleri Can Dündar'ın İsmet İnönü belgeselinin açılış jeneriğinde İnönü'nün kendi sesiyle söylenmektedir.
Thursday, February 23, 2017
Karamsarlık
Hiç bir zafer sonsuz değil, hiç bir dip sonsuz değil. Bunları hatırlamak lazım. Zaman içinde bu salınım bir dengeyi bulacak. Ortamın kaosa gitmesine izin vermeyin, gidiyorsa da siz içinizde kaosa sürüklenmeyin. Kaya gibi sabit olmak lazım bu durumlarda. Bir miktar kendi iç dengesini sağlayacak kadar bir karamsarlık bireyi bir arada tutar. En kontrol edebileceğiniz şeylerden başlayın hayata. Belki bunu da bir miktar karamsarlıkla başarabilir insan. Bir miktar kabuğuna çekilmeyi sağlıyor olabilir karamsarlık bir odaklanma getirebilir.
Öncelikle fizyolojinizi sağlam tutun. Bazen sadece bir şeker düşüklüğü insanın mutsuz olmasına yol açabilir veya insanın sıkıştığında tuvalet bulamaması da dünyasını karartabilir. Bu tarz küçük şeylerden başlamak moral verebilir. Etrafa biraz çeki düzen vermek. Daha sonra kendi duygularını bir şekilde ifade etmeye çalışmak. Bütün bunlar olurken iniş çıkış olacak, hiç yapmak istemeyeceğiniz şeyleri muhtemelen yapacak ve söyleyeceksiniz, çatışarak ve uzlaşarak, düşerek kalkarak mücadeleye devam edeceksiniz. Bunlar da mücadelenin ayrılmaz parçası. Deneyimle bunların geçici olduğunu ve kötü hislerin zamanla atlatılacağını geçeceğini öğreneceksiniz. Süleyman Demirel'in başından geçen onca olaya rağmen şunu demesi "Siyasette hiçbir şeyin bittiğine kani olmadım. Yeter ki sağlığınızı koruyun, davanıza sahip çıkın." güzel bir örnektir bence.
Bazı insanların sizi anlamakta çok güçlük çekeceğini hatırınızda tutun. Sizin deneyiminizi yaşamadıkları için böyle bir tutum takınacaklar size karşı. Anlaşılmamanın getirdiği kötü his de belki sizi hayatta bir şeyler değiştirmeye itmeye yarayacak gücü verecektir.
Hayatta da her şeyin hemen değişmeyeceğini tahmin etmek lazım. Duygu karmaşası yaşamak yerine bu karmaşık dallanmış budaklanmış kronik olayın bir dalına bir yaprağına odaklanın. Bir seferde bir konuya odaklanıp onu çözmeye çalışın. Bunu da somut veriler ve davranışlar üzerinden yapın. Karşı tarafın sıkıntı yaratan bir davranışını, bir olayı önce çözümlemeye çalışın. Bunu da ortaya koyun. İletişim iyice tıkanıyorsa sakinliği koruyup kaos yaratan durumlara mesafe koyup psikolojik gücü toplamaya çalışmak iyi olacaktır.
Öncelikle fizyolojinizi sağlam tutun. Bazen sadece bir şeker düşüklüğü insanın mutsuz olmasına yol açabilir veya insanın sıkıştığında tuvalet bulamaması da dünyasını karartabilir. Bu tarz küçük şeylerden başlamak moral verebilir. Etrafa biraz çeki düzen vermek. Daha sonra kendi duygularını bir şekilde ifade etmeye çalışmak. Bütün bunlar olurken iniş çıkış olacak, hiç yapmak istemeyeceğiniz şeyleri muhtemelen yapacak ve söyleyeceksiniz, çatışarak ve uzlaşarak, düşerek kalkarak mücadeleye devam edeceksiniz. Bunlar da mücadelenin ayrılmaz parçası. Deneyimle bunların geçici olduğunu ve kötü hislerin zamanla atlatılacağını geçeceğini öğreneceksiniz. Süleyman Demirel'in başından geçen onca olaya rağmen şunu demesi "Siyasette hiçbir şeyin bittiğine kani olmadım. Yeter ki sağlığınızı koruyun, davanıza sahip çıkın." güzel bir örnektir bence.
Bazı insanların sizi anlamakta çok güçlük çekeceğini hatırınızda tutun. Sizin deneyiminizi yaşamadıkları için böyle bir tutum takınacaklar size karşı. Anlaşılmamanın getirdiği kötü his de belki sizi hayatta bir şeyler değiştirmeye itmeye yarayacak gücü verecektir.
Hayatta da her şeyin hemen değişmeyeceğini tahmin etmek lazım. Duygu karmaşası yaşamak yerine bu karmaşık dallanmış budaklanmış kronik olayın bir dalına bir yaprağına odaklanın. Bir seferde bir konuya odaklanıp onu çözmeye çalışın. Bunu da somut veriler ve davranışlar üzerinden yapın. Karşı tarafın sıkıntı yaratan bir davranışını, bir olayı önce çözümlemeye çalışın. Bunu da ortaya koyun. İletişim iyice tıkanıyorsa sakinliği koruyup kaos yaratan durumlara mesafe koyup psikolojik gücü toplamaya çalışmak iyi olacaktır.
Wednesday, February 22, 2017
Kakaya Jenshina
Yıllar sonra bir geri dönüş yapalım bir Rus müziğiyle. Gece geç vakit yumuşak ve cömert Rus melankolisiyle... Ah kakaya jenshina, kakaya jenshina...
Her halinden duygusal bir solistin söylediği belli olan bir parça. Solistin ve bestecinin kim olduğunu bulduğumda buraya ekleyeceğim ama şimdi şu cömert itirafların yumuşak ifadesiyle bırakıyorum sizleri.
"Bu restoranda neşe ve yalanların arasında karşı masada oturuken sen, şu kelimeler döküldü dilimden: Ah nasıl bir kadın, nasıl bir kadın ! Ben de istiyorum."
" Ayağımın altında yer kayıyor rüyada gibi, nefeslerimiz cezbedici bizi sarhoş ediyor, vücutlarımız yakın."
"Biliyorum ki başkasıyla buradan çıkacaksın, uzun zamandır seninle olan biriyle, bu ruhumu bir ateş gibi yakıyor, niye kıskanıyorum bu denli peki, daha ne kadar şarap içmem gerek bu fikri aklımdan çıkarmak için..."
Sanırım ancak Rus kültüründen çıkabilecek bir şarkı. Bizde bu tarz bir durum hem hoş karşılanmaz hem de itiraf edilmez.
Her halinden duygusal bir solistin söylediği belli olan bir parça. Solistin ve bestecinin kim olduğunu bulduğumda buraya ekleyeceğim ama şimdi şu cömert itirafların yumuşak ifadesiyle bırakıyorum sizleri.
"Bu restoranda neşe ve yalanların arasında karşı masada oturuken sen, şu kelimeler döküldü dilimden: Ah nasıl bir kadın, nasıl bir kadın ! Ben de istiyorum."
" Ayağımın altında yer kayıyor rüyada gibi, nefeslerimiz cezbedici bizi sarhoş ediyor, vücutlarımız yakın."
"Biliyorum ki başkasıyla buradan çıkacaksın, uzun zamandır seninle olan biriyle, bu ruhumu bir ateş gibi yakıyor, niye kıskanıyorum bu denli peki, daha ne kadar şarap içmem gerek bu fikri aklımdan çıkarmak için..."
Sanırım ancak Rus kültüründen çıkabilecek bir şarkı. Bizde bu tarz bir durum hem hoş karşılanmaz hem de itiraf edilmez.
Subscribe to:
Posts (Atom)