Wednesday, October 11, 2017

Küçük İşler

Bazen büyük dehalarında hayatlarında uğraştıkları küçük işler oluyor. Bunu hayatın parçası olarak kabul etmek lazım. Leonardo Da Vinci'nin  miras meselesinden ötürü birinden araya adam sokmasını talep ettiği bir mektubu bulunmuş yazılarında. Diğer bir örnek de Montaigne'nin Denemeler'inin girişinde biyografisini okurken, huzur dolu odasından çıkmayacağını söyledikten sonra türlü şekilde ya bir belediye görevi ya da bir savaşta aldığı görev nedeniyle evinden uzak kalması... Herkesin hayatında uğraşması gereken gündelik, insani, çok banal gelebilecek mevzular var. Bu günümüzde özel bir yere konmuş en büyük beyinler için bile geçerli. O yüzden ne kadar bürokratik ufak tefek işlerle, ne kadar gereksiz görünecek şeylerle de uğraşsanız, en büyük beyinlerin de bunlardan kaçamadığını hatırlamak insanı ümitle dolduruyor.

Otobüste Şehrin Ruhunu Yakalamak

Otobüs'e yalnız bindiğinizde gelip geçen ışıklar, otomobillerin farları, trafik sıkıştığında frenlere basılı haldeyken yanan kırmızı arka lambalar, camda içerideki kalabalığın yansıması, daha önce yaptığınız yolculuklar, eve gidince alacağınız duş, evin huzuru, belki başka yerde olan bir sevgili, ani frenlerin getirdiği baş ağrısı, ileride yapacağınız hamleler, eğer 35 numaralı otobüse bindiyseniz bir anda altında geçtiğiniz Valens'in yaptırdığı su kemeri, etrafında 270 derece tur attığınız bol işlemeli zarif Valide Sultan Camii ve onunla uyumsuz kozmopolit hep acelesi olup geçip gitmekte olan bir kalabalık melankolik bir sinema filmi gibi geçer gözünüzün önünden eski İstanbul'da.

Vapurda Şehrin Ruhunu Yakalamak

İstanbul'da yalnız gece karşıya geçerken insan yeryüzündeki ve tarihteki konumunu düşünür. O gün gittiği müzedeki mozaik parçalarını ustalıkla yan yana kimin bundan 1400 yıl önce dizdiğini, Selimiye Kışlası'nda 1850'lerde Kırım Savaşı sırasında hangi İngiliz askerinin yattığını, Galata'da hangi İtalyan tüccarın yaşadığını, hangi Osmanlı memurunun Cağaloğlu yakınında yağmurlu bir günde yürüdüğünü, bu vapurlarda Kadıköy'den karşıya gidip gelen kaç kişinin güneş batarken İstanbul silüetine, gecede şehrin ve şileplerle diğer vapurların ışıklarına baktığını bilmiyor olsak da hissederiz.

Şu an 21:00 vapuruyla Avrupa yakasına geçen yolcular arasında onun da olduğunu bilmek ve şehre buğulu gözlerle baktığını tahmin etmek hoşuma gidiyor.

Saturday, October 7, 2017

Yaftalanma Üzerine

Bir insanın başka biri tarafından sadece tek bir olay üzerinden kendisiyle ilgili bir genellemeye varılması çok nadir gördüğümüz durumlardan biri değildir. Karşıdaki kişi tarafından yargılanma, kolayca itham edilme ve hatta yaftalanma şeklinde vuku bulabilir.

Örneğin aniden daha önceden kız arkadaşınızla kabaca yaptığınız bir cuma günü planından vazgeçip evinize gitmeyi düşündünüz. Genelde yapılan planlardan caymanın sık yaptığınız bir davranış olmadığını farzediyoruz.

Bunun üzerine nadiren yaptığınız bu erteleme sonucunda karşı taraf aslında size "plan yaparken güvenemeyeceğini" anladığını, sizin planları her an değiştirebileceğinizi söylüyor.

Aslında planınızı değiştirmenizin altında tek bir sebep yatmıyor. Bazen insanın psikolojik enerjisi azalabilir ve kendi başına kalmaya ihtiyaç gösterebilir. Yer değişimiden, yeni kişilerden, belki de daha önce karşılaştığı benzer ithamların hedefi olmaktan, suçlanmaktan, anlaşılamamaktan yorgun düşebilir. Bir rejenerasyon zamanına ihtiyaç gösterebilir. Bazen planlar o anki gereksinimlerden dolayı gerçekten değişedebilir.

Ama muhtemelen karşı taraf sizin içinden geçtiğiniz bu durumların pek farkında olmamış ve sizin planınızı değiştirmenizin altında sadece kendisine karşı yapılmış bir hareket olduğunu düşünmüştür. Sizin başka bir dünyanız olduğu ve karar verirken orada da bir sürü şeyi kaale alarak davranmanız gerektiğini es geçip, meseleyi sadece kendi üzerinden tanımlamaktadır. Bu da o kişide aşırı bir savunma hissi yaratıp, kendisini kaale almadığını düşündüğü bu kişiyi kötü ilan ederek ruhunu rahatlatmaktadır. Sizin "planları her an değiştiren" bir kişi olduğunuz konusunda bir genelleme yapar ve yargısını verir. Kendi mahkemesinde sizi suçlu ilan eder.

Böyle yapınca ne olur peki? Siz aslında size ait olmayan bir şekilde tanımlanırsınız ve bu tanımlamayı kırmak için dil dökersiniz. Enerjinizi aslında öyle olmadığınıza ikna etmek için harcarsınız. Irkçılar veya herhangi bir fikri karşı tarafı ötekileştirerek savunanlar da tutum olarak böyle değil midir? Sizin üzerinize yapıştırılan sıfatlardan kurtulmak için enerji harcar durursunuz.

Siz bu saçma alanlarda muharebe ederken, karşı taraf hayat onun istediği şekilde gitmediği için, bu durumu sizi suçlayarak kendini rahatlatır. Bu da dostluğu zedeleyici bir tutum olur. Bu ilişkiyi sürdürmek için ancak onun rahatsız olmayacağı şekilde davranarak siz kendinizden feragat etmek zorunda kalırsınız. Kendinizden ettiğiniz feragat sonucunda tükenme noktasına gelebilirsiniz.

Bu muharebeler sizi yıprattığı zaman uzaklaşmaktan başka çözüm yolu yoktur. Kaçamazsanız bunlar içinizde bir patlamayla sonuçlanır. Kişi hiç bir kimseyi devamlı, sistematik bir surette aslında kendisine yöneltilen ithamlardaki gibi olmadığına ikna etmeye çalışmamalı. Bu tip durumlarda devamlı hesap vermeye gitmemek ve sivil mesafeyi muhafaza etmek en iyi çıkış yolu gibi görünüyor.

Saturday, September 30, 2017

Yürüyüş

İnsan özellikle tek başına yaptığı yürüyüşlerde, sadece yürümek için yürüdüğü yürüyüşlerde, kendini dünyaya uğramış bir misafir gibi hissediyor. Değişik yüzler, hareketler, sahipli ve sokak köpekleri ve kedileri, ağaçlar, deniz, yıldızlar bazen, etrafından geçip gidiveriyor. Bu misafirlik hali belki de insana bir şükran hissettiriyor ve sessizce düşündürüyor.

Sunday, July 16, 2017

Yemek ve Psikoloji

Dünya üzerinde bazı yerlerin, bazı kitapların ve şarkıların olduğu gibi daha az tahmin edilmesine rağmen yenilen yemeklerin de psikolojimizde sembolik bazı yansımaları oluyor. Sanırım bunun da farkında olan bazı büyük şirketler çocuklara yatırım yapıyorlar. Mc Donalds ilk bizim oralara geldiğinde Türkiye'de zaten fazla şubesi yoktu. Bahariye'ye yakın, Kadıköy'de bir şube açmışlardı. O sıralar ilkokuldaydık ve hafta sonları da genelde çok fazla bir aktivite yapmıyorduk. İlk defa annemin teyzesi bizi Mc Donalds'a götürdüğünde çok etkilenmiştik. Her tarafta çocuk vardı, içerisi çocukların seveceği basitlikteydi, büyükler için (ya da sadece büyükler için) bir yer olmadığı belliydi. Yanlış hatırlamıyorsam çocuklar için bir oyun bölümü de vardı. Hamburgeri de güzeldi. Artık baya abur cubur sınıfında olmasına rağmen o dönem için dışarıda yenebilecek düzgün hamburgerlerden biriydi. O eğlenceli ve bilindik hava, her cuma okul çıkışı veya beraber bir kurs ertesi gidilmesi, hafızamda o günlerin sorumsuzluğu ve sıcaklığıyla ilgili tatlı bir anı bıraktı. Her ne kadar sağlıklı olmadığını bilsem de bazen Mc Donalds'a o anıları canlandırmak için gittiğim olur.

1990'larda Türk Müziği'ndeki Başarı

1990'larda Aşkın Nur Yengi, Tarkan, Sezen Aksu, Onno Tunç, Uzay Heparı, Yıldız Tilbe, Sertap Erener bu isimlerin hepsi bir sosyal ağın parçasıydı. Dönemin bu başarılı sanatçıları arasında kimisi bir şarkının sözünü yazarken, kimisi bestesini yapıyor, kimi aranje ediyor kimisi de söylüyordu. Bu durum hiç birinin tek başına başaramayacağı bir sinerji doğurdu ve bu dönemin üretim hattından bizde etki bırakan bir yığın parça çıktı.