Wednesday, March 15, 2017

Yıldırım Gürses

Geçen bindiğim bir takside Galata Köprüsü'nden geçerken radyoda nazik ve temiz bir sesin notaların hakkını vererek şunları söylediğini duydum
Hasret damla damla içime sindi,
Ruhumuzda kopan fırtına dindi,
Aşk oyunu bitti perdesi indi
Bizi kederlere terk etti zaman...
Sonradan araştırınca "Çal Kanunum, Çal"ını bildiğim Yıldırım Gürses olduğunu buldum. 1980'lerin darbe sonrası teşvik edilen Türk Hafif Müziği'nin önemli şarkıcılarındandı. Hatta sanırım ben çocukken 1989 Yılbaşısı'nda "Eller Eller"i söylediğini hatırlıyorum. Babam o zamanlar yılbaşı eğlencelerini tekrarı olmayan bir eğlence gibi görüp VHS video kasede çektiğini hatırlıyorum. Bu zamanlarda iyice tarihin katmanları arasına girmiş bir sanatçının önüme böyle çıkması hoşuma gitmişti.

Friday, March 10, 2017

Marmaray'ın Dinlendiriciliği

Vapur yolculuğunun keyfine diyecek yok. Müthiş bir şehir silüeti, devamlı hareket eden deniz, gün batımı, insanlar, martılar, etrafınızdan geçen vapurlar, motorlar... Ama bazen insan izolasyonu, uyaranlardan güzel de olsa uzaklaşmayı istiyor. O yüzden o sefer Marmaray'ı, bir tünele girmenin sarıcı ve izole edici havasıyla seyahat etmeyi tercih ettim. Uzun tüneller içinde perspektifin farkına vardığımız, ilgimizi çekecek çok fazla bir şeyin olmadığı mekanlar. Kendini tekrar eden desenler ve paralel çizgiler. Araf böyle bir yer mi? Ya herkes öllüyor ya da herkes ayakta yürüyen merdivende ya da herkes yürüyor. Çok az birbiriyle konuşan insan var. Ya adım sesi ya yürüyen merdiven sesi. Bütün bu aslında temposuna rağmen bu aktiviteler insanın beynini "stand-by"a çekiyor, bir dalma oluyor. O gün de o dalmayı ve güzel de olsa uyaranlardan uzak kalmayı tercih ettim.



Wednesday, March 8, 2017

Kime göre?

Birisinin sözünü değerlendirirken mutlak suretle sadece söylenen sözü değil kimin söylediğini de değerlendirmek kişiye bir avantaj sağlıyor. Bu avantaj da şu, siz kendinizi değerlendirirken bu söze göre değerlendirmemiş oluyorsunuz. Mesela huzursuzluk hayatta önemli diyen ikinci kuşak bir şirket yöneticisinin hayatının genelinin oldukça huzurlu olduğunu tahmin edebiliriz. Siz acaba huzur arayarak hata mı yapıyorum diye düşünebilirsiniz. Ama o kişi için huzursuzluk masa başında yapılan toplantıda ortaya çıkan bir hararet ise ve geçim derdi yoksa, işe istediği vakit gelebiliyorsa, sistemini de çoktan kurmuşsa, onun huzursuzluktan kastettiği sizin yaşadığınızın yanında çok hafif kalacaktır. Ama şu da var sizin huzursuzluğunuz da başka birine göre çok hafif kalabilir. Madalyonun bu yüzünü de unutmamak lazım.

Tuesday, March 7, 2017

Babalar, Aviator, Büyük İskender

Hayata bir miktar önde başlayanlardaki sıkıntılardan biri olan baba meselesine değinmek istiyorum. Bu insanlar babalarını yaratan koşullardan geçmedikleri için içinde bulundukları babalarının yarattıkları ortamda hevesli, heyecanlı ve mücadeleci olamayabilirler. Bu yüzden belki de babanın yarattığı uygun ortamdan ve onun ayakkabılarından çıkmak gerekiyor. Mesela Aviator filmindeki başroldeki karaktere önemli getirisi olan petrol kuyuları kalıyor ama adam onları işletmek yerine uçak filmleri yapmayı tercih ediyor. Daha sonra da uçak yapımına ilgi duyup Boeing şirketini kuruyordu. Büyük İskender de başarılı bir yönetici olan babasının gömleğinin içinde kalmayı reddetti. Daha çılgınca bir düş kurdu. Asya'yı işgal edip büyük ortak bir kültür kurmak. Bunu da kendi kısa yaşamı boyunca gerçekleştirmeye yaklaştı. Babalarının gömlekleri içinde kalanlarla ilgili güzel bir tespiti de ibn Haldun yapmaktadır. Orhan Gazi zamanında yaşamış olan ve hatta Orhan Gazi'yi Bursa'da görmüş olan ibn Haldun üç kuşak içerisinde ilk kuşağın zorlukla kurmuş olduğu hanedanlığın üçüncü kuşakla beraber gevşeyip yıkıldığından bahseder. Belki de burada mesele bir şehzadenin doğduktan sonra sultan olunca babasının ötesine geçmesinin çok zor oluşu da olabilir. O yüzden bir kere sistem oturtulduktan sonra daha sonra gelen kuşaklar bizde özellikle sanatla veya dini ilimlerle, batıda da yine sanat ek olarak bilim ve felsefeyle kendilerini kanıtlama yoluna gitmişlerdir.

Filip II (Baba) ve Büyük İskender (Oğul)

Monday, March 6, 2017

Dedikodu, Dillerin Var Olma Sebebi

Dilin (konuştuğumuz) ortaya çıkışının asıl sebebi neymiş biliyor musunuz?

Dedikodu

Başkaları hakkında konuşmak takım oyunu oynamak için gerekli. İnsanlar takım olarak avlanıyor, bir avcı toplayıcı kabile olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Burada dedikodunun asıl amacı biri hakkında fikir edinmek ve bunu iletmek. Böylece bir takım oyununda kimin nerede kullanılacağına vs. toplumsal olarak bir konsensüs oluşturmak. Biri hakkında yapılacak fikir yürütmelerin hepsinin doğru olacağına dair bir kural yok. Ama biri hakkında genel bir fikir edinmek için örneklemi artırırsanız ortalama olarak onunla ilgili bir yargıya bir çıkarıma varılıyor. Böylece takımda kollektif bir bilinç gelişiyor. Dil de bu konuda acayip bir bilgi aktarım şansı veriyor.

Son Akşam Yemeği (Il Cenacolo) tablosundan ayrıntı, Leonardo Da Vinci 1490'lar
Belki de dedikodunun keyifle yapılması ve bunun sonucunda bir bütün olarak o insan grubuna, takıma bir avantaj sağlaması, çocuk yapmakla cinsellik arasındaki bağlantıya benziyor. Alınan keyfin oluşacak sonucu desteklediği ama oluşan sonuçtan bir miktar bağımsız farklı bir olay.

Özal

Bir 30 sene öncesine dönüp Turgut Özal'la 1988'de çekilip Yüksek Seçim Kurulu tarafından TRT'de gösterimi yasaklanan Gelişen Türkiyem'i izlediğimiz zaman çok insani ve yumuşak bir retorik ve üslup görüyoruz. Her halinden önceden kurgulandığı belli olan bir soru cevap hazırlamışlar ama en azından halkın hayat pahalılığı şikayetine yer verilmiş bir şekilde bu sorunları sahiplenilmiş. Hangi sebeplerden ortaya çıktığı konusunda bir izahat vermeye çalışmış. Bu açıdan yaklaşımı, üslubunun yumuşaklığı ve şikayetleri kaale almasını önemli görüyorum. Belki sosyal reformlarda yavaş davranıldı veya sıralamada geride bir yer verildi ama ekonomik atlama yapan bir lider için özellikle insani özellikleri çok kuvvetliydi diyebilirim.


Wednesday, March 1, 2017

Neyin eksik?

Herhangi bir konuda yapabilir miyim yapamaz mıyım derdine düşünce sanırım kendinize şunu sormak önemli. Neyim eksik? Bazı şeyleri yapmak gerçekten zor olabilir, hayatta yapılabilecek bazı şeylerin de sınırı da olabilir. Yerçekimini hesaba katmadan uçmaya yeltenemezsiniz mesela. İşin içinde defalarca yanılmak ve hata yapmak da olabilir. S. Jobs'dan örnek verecek olursak Apple firmasını kuruşu bir başarıyken, NeXT marka bilgisayar satış sayısı açısından bir başarısızlıktı. Bunlar hayatta yaptıklarından tatmin olmak yolunda giderken olağan bir şekilde olacak şeyler. NeXT başarısızlığının ardından Steve Jobs'ın 1994'te verdiği bir röportajda şunları da dediğini hatırlamakta fayda var.
Etrafınızda hayat dediğiniz her şey sizden çok daha akıllı olmayan insanlarca yapılmış. Onu değiştirebilir, etkileyebilir, diğer insanların kullanabileceği kendi şeylerinizi üretebilirsiniz. Kucaklayın. Değiştirin. İyileştirin. Üzerinde izinizi bırakın.
Bir de soracağınız ikinci soru şu olsun. Hedefimin ne kadarını yapabileceğim? İnsan, hedefinin ne kadarını başaracağına odaklanmalı, ne kadarını başaramayacağına değil. Zaten başarı denen şey ulaştıktan sonra sizin gözünüzde kaybolacak bir şey ve yeni bir şeyi hedeflemeye başlayacaksınız.

Üçüncüsü de Mevlana'nın "Rahat olandan kaçın. Güvenliği unutun. Korktuğunuz noktada yaşayın. Ününüzü yok edin. Adınız çıksın. Yeterince uzun zamandır dikkatli planlamayı denedim. Bundan sonra deli olacağım." mealinde bir sözü var. Son olarak bunu hatırlamak lazım.